Kendine Rağmen, Kendini Seçmek
Bir düş gördüm…
Aslında düşten uyandım, kendime uyandım…
Gerçeğime acıkmışlığımın, o doyurulmaz iştahıyla uyandım…
Ruhumun karanlık gecelerinde içime akıttığım gözyaşlarım, benim bana doğuş sancılarımmış!
Kendi gürültümden duymadığım kadınmışım ben!
Kafam dizlerinin arasında korkuyla otururken, “Yalnız değilsin bekle ” diyen sabırmışım ben!
Yusuf kuyularında çaresiz otururken, yukarıdan sızan incecik ışıkmışım ben!
Çıkmaz sokaklarda yol ararken “Hayır o taraf değil” diyenmişim ben!
Yolumu gösteren ustalara direndiğimde, o dirence rağmen ilerleyenmişim ben!
Başka erkeklerin kıyılarında ararken aşkı, “Kendin Yusuf olmadan Züleyha’yı mı arıyorsun?” diyenmişim ben!
Sevgi dilenirken baska gözlerde, üzerinde oturduğum mücevher sandığın içindeki elmasmışım!
Kendi inşaat alanımda eteklerimi çekiştiren çocukları unutup, başkalarına öğütler verirken “Sen önce kendine bak” diyen sesmişim!
Varoluşumu değerli kılmak adına taşıdığım ideoloji bayraklarını, rolleri, tutunduklarımı bırakmaya niyet ettiğimde, oluşan boşluktaki acıda durduğumda, yine kendine doğan Zümrüdü Anka’ymışım!
İlkokuldan terk annemin kurduğu can sıkıcı cümleleri, yıllar sonra kitaplardan okuduğumda, onun bilgeliğini anlayanmışım ben!
Girdiğim güç savaşlarında yüzüm gözüm yaralı, aynı duvarlara toslayıp dururken, “Bu döngü değişmiyorsa, neyi değistirmeliyim?” diye soranmışım ben!
Memleket hasreti bir yandan, hiç bilmediğim bir ülkede varolma serüveni diğer yandan…
Nefes alamadığım, rüzgarın savurduğu tarafa savrulduğum zamanlarda şarkılar dinleyip kendime acırken “Sandığından fazlasısın sen” diyenmişim!
Şimdi bana bakıp, “Anlayabilmen, duyabilmen, görebilmen, sevebilmen için ben dolaştırdım seni o duraklarda” diyor bir ses! Kozandan çıķıp uçabilmen için!
Ve camların üzerinde yürürken, ateşlerden geçerken biliyordum. Bana giden kapının sadece içerden açıldığını!
Bacaklarım titreyerek kalkıp yürümeye başladım bir gün. Yavaş yavaş. Ve avuçlayıp toprağı koyduğumda alnımı üzerine! Güneybatı, kuzey, güney, sağım, solum, önüm arkam, zaman, mekân bir oldu! Ellerimi göklere kaldırdığımda hissettiğim TEK’i, BİR olduğumuzu bildiğimde! İnsanın, hayvanın hatta eşyanın da hakikâtine şahadet ettim o AN!
Yaşamın melodisi eşliğinde hepinizle semah dönerken, o cılız sesin çığlığa dönüştüğü yerdeydim!
Sevenle, yerenin bir olduğunu bildiğim yerde…
Her şeyin siyah beyazken renklendiği yerdeyim, perdenin aralandığı yerde… Gülün kırmızısının, kokusunun ayrı dokunduğu, güneşin daha sarı ,ağacın daha yeşil ayın ise gümüşten gümüş!
Gözlerimde yaşlarla, nuruyla aydınlandığım ayın kızıymışım ben!!
Ve yıllarca süsleyip, köle pazarlarında sattığım bu kadının, yine de zaman zaman artık kendine olmayan giysilerin içine girmeye çalıştığı doğrudur! Onu seviyor kabul ediyorum, çünkü o getirdi beni bana. Sabrını, vicdanını seviyorum. Kendin olmanın imkânsız olduğu bir dünyada, kendine sadık olma uğraşını seviyorum. Gözlerinden yaşlar süzülürken kahkaha atabilmesini seviyorum! Gerçeğini arayışını seviyorum! Hep öğrenci oluşunu seviyorum!
Ve biliyorum ki artık ihanet imkansız !